Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Stockholm ve Lima Sendromu

Resim
Daha önce bunlardan birini mutlaka duymuşsunuzdur. 4 günlük karantina sürecinde izleyeceğim filmlerden birinin adı Berlin Sendromu olunca ben de, çok bilinen psikolojik, birbirine çok benzeyen iki sendromun açıklamalarını sizlerle paylaşmak istedim. Ne nedir, hangisinde kim kimle duygusal bağ kuruyor hepsini öğrenelim.  İlk olarak en bilindik Stockholm sendromu ile başlayalım. Rehin alma vakalarında rehine ve rehin alan kişi arasında oluşan duygusal bağ, semptom ya da elektrik artık ne diyorsanız. Rehine, rehin alan kişinin yanında olur, durumu benimse ve savunur. Kısaca; celladına aşık olmak. Esasen bu durum rehinenin verdiği bir karar değil, baskıdan doğan bir psikoljik durum. Rehin alma, tecavüz, taciz, savaş, hayat kadınları, aile içi şiddet, dini ve siyasi baskı gibi birçok durumda Stockholm sendromuna rastlanılır. Bu sendrom; 1973'te, Stockholm'de  gerçekleşen bir banka soygunundan ismini almıştır. Jan-Erik Olsson ve hapisten onunla firar eden bir arkadaşı, 4 banka göre

Güzellik

Resim
Sosyal medyada, her gün herkes bir güzellik ölçütü açıklamaya başladı ve bu o denli boş bir çaba ki..  Bu konuda görüşlerimi bir cümle ile açıklayamayacağım için ben de yazmaya kadar verdim. Öncelikle bir atasözümüzle başlayalım renkler ve zevkler tartışılmaz. Gelin görün ki şuan yapılan tek şey bu tartışma. Uzun boylu kızlar şöyledir, zayıf kızlar on numara, sakallı erkek candır, çirkin ama komik erkek olmasa da olur... Güzellik ölçütünün tartışması olmaz. Çünkü bu kavram başlı başına soyut ve görecelidir. İnsanlar, topluluk tarafından güzel kabul edilen şeyleri güzel bulmak zorunda, illa ki ondan hoşlanmak zorunda ya da onu sevmek zorunda değildir. Leyla ile Mecnun örneğini düşünün. Hiç kimsenin gözleri Mecnun'un gözleri gibi bakmadığı için Leyla'ya, bugün böyle bir aşk hikayemiz var.  Güzellik, sizin bir insan da ne gördüğünüzdür. Üstüne oturulup tartışılacak, başka birilerini ikna etmeye çalışılacak bir kavram değildir. Belirlediğimiz güzellik kavramları, yaşadığımız sosyal

Why there are a lot of street animal in Turkey?

Resim
 Have you ever visited Turkey? If your answer is yes, you should probably notice that dogs and cats on the streets. They are everywhere. Literally, everywhere.I know you want to know why. Here is why; Turkish people are care hygiene and cleaning a lot. Especially our mothers. That's why if you are not living in a house with a garden, it is almost impossible to convince your mom to have a pet inside the house. They see pets are a messy living being. Honestly, my brother messy than any other cat. Anyway, because they are obsessed with hygiene, they do not prefer to pet inside the house. That is why we have a lot of pets on streets. I said pets because we treat them like our pet.  You can see a person doesn't have a cat but feed many cats on street. You can see a man doesn't have a dog but he has a dog accompanying him in the morning. You can see many children trying to catch up cats to touch. I can multiply the examples, but the thing is; we love them, we treat them like ours

Üç dakikalık tarifler: 3 - HUMUS

Resim
 Humus, her ne kadar seveni çok olsa da sevmeyeni de olan bir meze. Gerçekten 3 dakika kadar sürecek kısa, yormayan bir tarifi var. Yemeyi de seviyorsanız çok şanslısınız. Ben humusu ilk olarak krakerler ve mısır cipsleri ile tükettiğim için şuan da öyle tüketmeyi seviyorum. Bu atıştırmalıklara ve alkollü içeceklere de çok güzel bir eşlik eden bir meze. Daha fazla uzatmadan tarife geçiyorum.  Malzemeler:  2 su bardağı haşlanmış nohut (kabuklarının çıkarılmış olması tercihe bağlı) 1/2 su bardağı tahin  1/2 çay bardağı zeytin yağı Tuz 1 adet limon  2 diş sarımsak  Yapılışı:  Uzun uzun bir yapılışı yok bu masum mezenin. Üzeri için biraz haşlanmış nohutu köşeye ayırın. Geri kalan tüm malzemeleri  mutfak robotuna atın ve ta ta ta tam. Hazır! Humus için dikkat etmeniz gereken tamamiyle damak zevkiniz. Bütün malzemeleri damak zevkinize göre ekleyin. Benim yaptığımda tahini fazla olmuştu, deneyerek de malzeme ekleyebilirsiniz. Şimdiden afiyet olsun.

We are witnessing the history

 The title sounds cool, isn't it? The situation that we are getting through it right now, will be written in the history for sure. However; we don't like it at all. Since November 2019, our lives have completely changed. At the beginning, it was like other viruses had happened before yet day by day we got more worried. There was limited information about the virus. We only knew it was very contagious indeed it spread all over the world for less than three months. We lost many people because of this virus and we have got tried to live with it. We knew that we should do something and we did. We have stopped seeing each other, we have put distance to everything, and we have stopped our lives. However; it couldn't continue forever. We have started to live a new destinated life. The whole world has worked amazingly fast as it can be. We are aware of everything. We are aware of what we are sacrificing now. The situation of Covid-19 is starting to giving hope. Recently, we are rec

Ölüler Günü ( El Día de Muertos) 💀🌺🌹

Resim
 Meksika ve o topraklara ait bir hikayeden bahsetmişken yine aynı topraklara ait bir gelenekten bahsetmesem olmazdı diye düşünerek size; Meksika'nın en önemli geleneği ve benim çok saygı duyup sevdiğim bir gelenekleri olan "Ölüler Günü"nden bahsedeceğim bugün. Ölüler Günü her sene 1-2 Kasım'da Meksika'da kaybettikleri yakınlarını anma günü olarak kutlanır. İnanışa göre, 1 Kasım'da yetişkinler, 2 Kasım'da çocuklar ölülerin dünyasından yaşayanların dünyasına gelecek ve iki dünya arası bir köprü kurulacaktır.  Bu gelenek ve inanış pre-hispanik döneme: Aztekler, Toltekler (eski Kolombiya halkı) ve Nahualarlara (eski El Salvador halkı) dayanıyor. Bu toplumların inancına göre ölüler için yas tutmak bir saygısızlıktır. Yas tutmak yerine onların bu ziyaretine eşlik etmek ve eğlenmeyi tercih etmişler. G ünümüzde, Meksikalılar bu günde yakınlarının mezarı başında toplanır ve onlara yaşayanların dünyasında en sevdikleri şeyleri sunarak bu anma geleneğini devam ettiri

LA LLORANA 🌺

Resim
Ünü kendi ülke sınırlarını aşmış, ağlayan kadın La Llorana'nın hikayesini paylaşacağım bugün sizinle. Meksika kaynaklı bu hikayenin pre-hispanik dönemlere de ait olduğu söylenmekte. Hal böyle olunca hikayenin birçok versiyonunu duymak mümkün. Peki, La llorana kimdir ve neden ağlıyor? La llorana her şeyden önce bir anne. Evet bu şaka değildi. Hatta annelik hikayenin en önemli sembollerinden. Ayın, yeryüzünü aydınlattığı en parlak gecede, beyaz çiçekli elbiseyle vücudu sarılmış caddelerin arasından sessizce ve ağlayarak geçen, hüzünlü, üzgün kadın. Üzüntüsü ve kederine daha fazla dayanamayıp dizlerinin üstüne düşen ve çocuklarım diye ağlayan bir anne. Neden böyle olduğunu merak ettiyseniz hikayeye başlayalım... Meksika'da taşra denilecek bir yerde yaşayan La llorana, bir gün şehrine gelen bir İspanyola aşık olur. Kısa bir zaman içinde de hamile kalır. Evlenmeyi hayal eden La llorana, İspanyol sevgilisi tarafından terk edilir. Öfkeyle deliye dönen bu kadın, çocuklarına tahammülü k